Aksaray Çince Tercüman, Çince Tercüman Aksaray İli ve Çevresi Tercümanlık Hizmeti
Çince profesyonel tercümanlarımız size en kaliteli bir şekilde tercümanlık hizmeti vermek amacıyla taleplerinizi bekliyoruz.
Aksaray Çince Tercümanlık Hizmetlerimiz
Fuar, Toplantı, Fabrika tercümanlığı,
Çinli Misafir karşılama tercümanlığı,
Makina montaj eğitim tercümanlığı,
Tur, Gezi, Rehber tercümanlığı,
Aksaray 'da Nasıl Çince Tercümanlık Hizmeti Alabilirsiniz?
- Telefonla (whatsapp) nolu telefondan yada tercüman talep formu veya cindeturktercuman.com@gmail.com üzerinden bize Aksaray çince tercüman ekibimizden talep edebilirsiniz.
- En Kısa Sürede talep ettiğiniz tercüman ihtiyacınıza göre belirlenip size fiyat, çalışma koşulları ve diğer sorularınızı cevaplayarak tercümanlık hizmeti almaya başlıyorsunuz.
Aksaray Çince Tercüman için Tıkla
AKSARAY Hakkında Genel Bilgiler
Kuzey ve güney Anadolu dağlarının birbirinden uzaklaştığı İç Anadolu Bölgesinin Orta Kızılırmak kesiminde ve kuzey yarımkürede 38-39 kuzey paralelleri ile 33-35 doğu meridyenleri arasında yeralan Aksaray'ın, kuzeyinde Kırşehir ve Ankara, doğusunda Nevşehir, güneydoğusunda Niğde, güneyinde Konya, kuzeybatısında Tuz Gölü bulunmaktadır. Aksaray, 7.997 km2' lik yüzölçümüyle Türkiye'nin ‰ 10'unu kaplamaktadır. Türkiye geneli iller sıralamasında 39. sıradadır. Aksaray'ın deniz seviyesinden yüksekliği 980 m. dir.
Kaynak: http://www.aksaray.gov.tr/default_b0.aspx?content=1337 adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
İklim
Aksaray İli orta iklim kuşağında olup, soğuk, karasal iklim tipine sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağışlıktır. Yağışlar genellikle ilkbahar ve kış aylarında görülmektedir. Ortalama yağış miktarı (son 40 yıl) 340 mm (kg/m²)’ dir. Yaz-kış ve gece-gündüz sıcaklık farkları çok fazladır. Yaz aylarında nem az olup, sıcaklık ve rüzgar şiddetinin fazla olmamasından dolayı buharlaşma miktarı yüksektir. Kar erimeleri ilkbahar aylarında taşkınlar ve toprak kaymalarına neden olmaktadır. Günlük Toplam En Yüksek Yağış Miktarı: 65.8 kg/m² (29.10.1998) - Günlük En Hızlı Rüzgar: 165.6 km/sa (12.03.1968) - En Yüksek Kar: 45.0 cm (11.12.1974)(Kaynak: http://www.aksaray.gov.tr/default_b0.aspx?content=1337 Erişim Tarihi:01.07.2014)
Bitki Örtüsü
Çanlı Kilise
Flora
Aksaray’ın İklimine bağlı olarak tabi bitki örtüsü, ilkbaharda yeşeren çayırlar, gelincik, papatya, keven ve diğer vs. otlarla, yaprakları dikensi bir görünüme sahip, yarı kurakçıl bitkilerdir. Yazları sıcak ve kurak iklim yapısı hakim olduğundan ilkbaharda yeşeren otlar, sonbaharda kurur ve arazi bozkır yapısını alır. Ağaç türleri olarak; meşe, sedir, karaçam, akasya, badem, aylantus gibi türler bulunmaktadır. Hasandağı ve Ekecik Dağları üzerinde meşe koruluklarına rastlanır. (Kaynak: http://www.aksaray.gov.tr/default_b0.aspx?content=1337 Erişim Tarihi:01.07.2014)
Fauna
Ekonomik Yapı
Orta Anadolu’nun ortasında kuzey-güney,doğu-batı doğrultusundaki karayollarının kesişme noktasında yer alan ,1989 yılında yeniden il olan Aksaray yurt içi ve yurt dışına mal ve hizmet üreten ve üretmeye devam eden, Türkiye’ nin Anadolu’daki sanayi başkenti olma yönündeki hedefine doğru ilerlemektedir. 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki kanunun yürürlüğe girmesi bu hedefe olan koşumuzu daha da hızlanmıştır. Aksaray sanayisinin büyüme yönünde attığı adımlar ilimizdeki kalkınmayı en üst seviyeye, işsizliği de en alt seviyeye çekeceği gibi komşu illerden de göç alan bir il durumuna gelecektir.Organize Sanayi Bölgemiz E-90 Karayolu üzerinde yer almaktadır. Ulaşım imkanları çok rahat olup ilimizden geçen duble yollar tamamlanmıştır. Gümrük Müdürlüğümüz ve KOSGEB Sinerji Odağı Merkezi mevcuttur. Mersin Limanına ve Ankara’ ya 200 km, Konya ve Kayseri illerine 150km mesafededir. Yine en kısa zamanda İlimizde İhracatçılar Birliği açılacaktır.Aksaray‘ın 15-64 yaş arası 150 bin kişi olduğu tahmin edilen iktisaden faal nüfusunun %7’lik bir bölümü sanayi sektöründe istihdam edilmektedir. Bu nüfusun geriye kalan kısmı ise tarım ve hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Aksaray, 1998 yılı içerisinde Kalkınmada 1. Derece de Öncelikli İller arasında yer alarak bu önceliklerin vermiş olduğu avantajlardan teşvik tedbirleri gibi desteklerle daha da gelişip yıldızı parlayan, göç alan cazibe merkezi bir İl olarak sanayi ve ekonomisiyle birlikte ilerleyen yıllara hazırlanmaktadır. Organize Sanayi Bölgesinde bulunan 132 sanayi parseli adedi, yatırımcıların talebi doğrultusunda ifrazlar ve tevhidler yapılarak 141 olmuştur. 1997 yılında bölgeye katılan 4 Ha ile 290 Ha’a çıkarılan alan üzerinde 141 parselde kurulmakta olan 141 fabrikanın yanı sıra, özel sektör tarafından kendi arazileri üzerine yapılmakta olan fabrikaların tamamlanarak hizmete sunulması halinde 10 bin kişi istihdam edilecektir. Böylece iktisaden faal nüfusumuzun büyük bir kısmı sanayi sektöründe istihdam edilecektir. Bu çalışmaların hizmete sunulması ve üretime geçilmesi ile birlikte Aksaray, tüketici değil, kendi ürettiğini yurt içi ve yurt dışına satan bir il konumuna gelecektir. Sahip olduğumuz kaynaklar, mevcut imkanlar, yapım çalışmaları sürdürülen özel sektör tesis ve devlet yatırımları bazı sektörlerde olduğu gibi sanayide de Aksaray’ı üst sıralara taşıyacaktır. Nüfusu her geçen gün artan, çevre illere göç vermeyen aksine göç alan tek il Aksaray’dır.(Kaynak: http://aksarayfx.mekan360.com/iys_ilcelerimiz,sehirID=68,ilceID=859,icerik=900,sayfa=1-ilcelerimiz-aksaray-ekonomisi.html Erişim Tarihi:01.07.2014)
Güzelyurt Kilise Camii
Aksaray İlçeleri
Sarıyahşi : Sarıyahşi Aksaray İl’inin kuzeyinde ye alan ilçe yaklaşık 224 km²alana sahiptir. İlçenin rakımı 1.092 metre olup, nüfusu 5615, İl merkezine uzaklığı 110 km’dir. İlçe merkezinde 1 belde ve 5 köy bulunmaktadır.İlçe Hirfanlı Barajı kenarında yer alır. Kaynak: http://www.sariyahsi.gov.tr adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
Ağaçören : Ağaçören ilçesi İç Anadolu bölgesinin orta Kızılırmak bölümünün güney doğusunda yer alır. Yaklaşık 318 km² lik bir alana sahiptir. İlçenin toplam yüzölçümü 385.000 hektar olup, rakımı ortalama 1100 m’dir. Nüfusu 5.132’dir. 1 belde, 27 köy ve 8 mahalleden oluşmaktadır. Kaynak: http://www.agacoren.gov.tr/default_B0.aspx?content=195 adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
Eskil : Eskil Aksaray İl’inin batısında yer alan ilçe yaklaşık 1152 km2 alana sahiptir. Eskil Tuz gölünün güneyinde, Aksaray iline 67km mesafede genel olarak düz bir ova üzerine kurulmuştur. Aksaray-Konya devlet karayolunun 50.km.sinde ilçeye bağlı Eşmekaya kasabasından; kuzeye doğru Aksaray Cihanbeyli yolunun 67.km.sinde Eskil ilçe merkezi bulunmaktadır. İlçenin rakımı 939 m dir. İlçeye bağlı 11 mahalle ve 11 köy vardır. Kaynak: http://www.eskil.gov.tr/default_B0.aspx?content=1021 adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
Güzelyurt : Günümüzde “Yüksek Kilise” olarak bilinen “ANALİPSİS TEPESİ” ve civarında çok miktarda işlenmiş obsidiyenden işlenmiş taş baltaları ve seramik parçalara rastlanması, bölgede “Kalkolitik Çağı” insanının yaşadığını göstermektedir. M.Ö. 2000’den itibaren Hititlerin yaşadığını Güzelyurt içerisinde Sivrihisar yolu üzerinde bulunan Kulaklı Tepe’deki kale kalıntısı ve Analipsis Tepesi’ndeki kilisenin üzerinde oturduğu duvarlardan anlıyoruz.Güzelyurt’un da içinde bulunduğu bölge M.Ö. VI. yy. da Pers İmparatorluğuna katılmıştır.Büyük İskender’ in bölgeyi işgalinde, İskender'e boyun eğmeyerek Pers soylularından birini kral kabul ettiler. M.Ö. 332 yılında Kapadokya Krallığı'nı kurdular. M.Ö. 17. yy. da bölge Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. Fakat kral gücündeki dini liderlerin (rahipler) yönetimi M.S. 2. yy.’ a kadar azalarak da olsa devam etmiştir. Bu sıralarda köle durumunda bulunan halk arasında St. Paul’un bölgeye getirdiği Hıristiyanlık hızla yayılmaya başladı. Hıristiyanlık ilk yıllarda büyük tepki gördü. İmparatorluk tarafından resmi din olarak kabul edilinceye kadar bu dine inananlar, öncelikle Güzelyurt ve çevresi, Ihlara (Peristrema) Vadisi, Soğanlı gibi yerlerde saklanmışlardır. Güzelyurt’lu Gregorius Teologos ve Kayserili Basilus, birlikte ortaya koydukları fikirlerle zaman içinde ortodoks mezhebinin kurucuları durumuna gelmişler, buna bağlı olarak da ilk manastır hayatı Güzelyurt’ta başlamıştır. İmparator Teodosius tarafından Güzelyurt’ta 385 yılında Gregorius Teologos adına bir de kilise yaptırılmıştır.Güzelyurt hakkında ilk kesin bilgileri, Gregorius’un toprak ağası olduğunu ve başlangıçta İpsistariyo mezhebine bağlı olduğunu bazı mektuplardan anlıyoruz. Baba Gregorius, Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, Nazianzos Piskoposu olmuştur. Romanın din üzerindeki baskısı, İkonoklast akımının başlamasına sebep olmuştur. Bu dönemde Aziz Gregorios’un ortaya koymuş olduğu dini sistem o kadar kuvvetlidir ki, bölge bu hareketten yara almadan kurtulmuş ve İkonoklast akım’a karşı olan Hıristiyan din adamlarına sığınak olmuştur. XII. yy. da Anadolu’ya hakim olan Selçuklular, toprağı işlemeyi iyi bilen Rumların göçünü önlemek için bazı imtiyazlar tanıdılar. Böylece Hıristiyan ve Müslüman halk bir arada yaşamaya başladılar. Belisırma’da bulunan St. Georges (Kırk Damaltı) Kilisesi buna iyi bir örnektir. Burada bulunan freskde bölgenin o dönemdeki beylerbeyi olan Basil Güyakupos, Türk kıyafetleri içinde resmedilmiş ve freskin kitabesinde Sultan II. Mesut hakkında“çok yüksek ve çok asil bir sultan” olarak söz edilmektedir. 1470 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Güzelyurt, bir müddet için Eratna ve Karaman beyliklerinin de toprağı olmuş, yine bu sıralarda Moğol akınlarına uğramıştır. Osmanlı döneminde Güzelyurt’taki hristiyan nüfus Lozan Antlaşması'na kadar daima Selçuklular döneminde buraya yerleştirilen müslüman nüfustan fazla olmuştur.Bu haliyle Güzelyurt, çok eskiden beri gelmekte olan ve kültürel geleneklerini sürdüren bir Rum köyüdür.1924 mübadelesi ile Yunanistan’a giden Rumlar, Kavala yakınlarında “Nea Kalvari” adıyla yeni bir köy kurmuşlar ve Güzelyurt’taki kilisenin aynısını oraya inşa ederek, buradan götürdükleri kutsal eşyaların teşhir edildiği bir müze kurmuşlardır. Bugün göç edenler ve hala hayatta kalanlarla onların çocuk ve torunları Güzelyurt’u ziyarete gelmekte ve bir bayram havasıyla karşılanmaktadır. Rumların göç etmesiyle birlikte Yunanistan’dan gelen Türk göçmenler de Rumlardan kalan evlere yerleştirilmiştir. Güzelyurt ve civarı günümüzde çok iyi tanınan Kapadokya bölgesinin tüm özelliklerini üzerinde toplar. Manastır Vadisi, iki taraflı yüksek kayaların arasında olan su ve söğüt ağaçları, ayrıca pek çok kiliseler Ihlara Vadisi Analipsis tepesi civarındaki “Peri bacaları, Göreme, Zelve gibi Kapadokya bölgesi yüzey şekillerine iyi bir örnektir. Jeolojik açıdan volkanik bir yapıya sahip olan Güzelyurt’da pek çok mesire yeri olabilecek olan ve güzel görüntülü yerler mevcuttur.
Ortaköy : İlçe, Aksaray iline 55 km. uzaklıkta olup Doğusunda; Nevşehir İline bağlı Gülşehir, Batısında; Aksaray İline bağlı Ağaçören ilçesi, Güneyinde; Aksaray İli ve Kuzeyinde; Kırşehir İli ile çevrilidir. Nüfusu; ilçe merkezi; 18.506, belde ve köy; 21.193 olup, toplam 39.699’dur. Yüzölçümü 750 km² olup denizden yüksekliği; 1140 m.’ dir Kaynak: http://www.ortakoy.gov.tr/20-menu-tarihce adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
Gülağaç : Gülağaç Aksaray İl’inin doğusunda yer alan ilçe yaklaşık 5291 km² alana sahiptir. Doğusunda Nevşehir iline bağlı Derinkuyu ilçesi; batısında Aksaray merkez ilçe; kuzeyinde Ortaköy ilçesi ve güneyinde Güzelyurt ilçesi bulunmaktadır. İlçenin rakımı 1.170 metre olup, nüfusu 20.594, İl merkezine uzaklığı 32 km’dir. Halen, ilçemize bağlı 5 kasaba ve 8 köy mevcuttur. İlçe sınırlarındaki tek yükselti Nenezi tepesidir. Kaynak: http://www.gulagac.gov.tr/default_b0.aspx?content=182 adresinden 1 Temmuz 2014 tarihinde alınmıştır.
Ihlara Vadisi
Aksaray Ulaşımı
Havayolu : İlimizde hava alanı bulunmamaktadır. İlimize en yakın hava alanı 74 km uzaklıkta bulunan Nevşehir Kapadokya hava alanıdır.
Karayolu : Aksaray, İpek Yolu tur güzergahı ve doğu-batı, güney-kuzey ana bağlantı yollarının kavşak noktasında, E-90 karayolu üzerindedir. İlimizin karayolu ile komşu illere ve bazı büyük il merkezlerine uzaklığı: Aksaray - Ankara 225 Km. Aksaray - Adana 265 Km. Aksaray - Mersin 258 Km. Aksaray - Konya 148 Km. Aksaray - İstanbul 674 Km. Aksaray - İzmir 692 Km. Aksaray - Niğde 123 Km. Aksaray - Nevşehir 75 Km. Aksaray Terminali Tel: 0382 215 85 85
Denizyolu : İlimizin denize kıyısı bulunmamaktadır.
Demiryolu : İlimizde demir yolu bulunmamaktadır.
Krater Gölü
Aksaray Yeryüzü Şekilleri ve Bilgileri
Tuz : [Göl] , Aksaray’da Türkiye’nin 2.büyük gölü olan Tuz gölünden (2400 km²) başka göl yoktur.
Kayı : [Göl] , Kayı Gölü, Karasu Irmağı'nın önünün bir bentle kesilmesiyle oluşturulmuş, derinliği 4 metreyi biraz geçen, küçük ama oldukça şirin bir tatlısu göletidir.
Ihlara : [Vadi] , Uzunluğu 11 km. olup Yer Yer 100-200 metre derinliği vardır.
Mamasın : [Baraj Gölü] , Mamasun köyünde olup, şehrin şebeke suyunu gidermektedir.
Kılıçarslan : [Vadi] , Kılıçarslan parkından başlayıp Mamasun barajına kadar olup uzunluğu 20 km. dir.
Narlı : [Göl] , Göl çevresinde kayadan oyma mekanlar, peribacaları ve termal kaynaklar vardır. Yaz aylarında balıkçıların ve bisiklet severlerin uğrak mekanı olan Narlıgöl, ziyaretçilerini bekliyor.
Melendiz : [Nehir] , Melendiz Irmağı, Ihlara Kasabası içinden iki tarafı kavak ağaçları ile kaplı dik yamaçlar arasından vadiye girip, güney - kuzey yönünde menderesler çizerek Mamasın Barajı'na ulaşır.
Küçük Hasan : [Dağ] , Küçük Hasandağı 3040m. olup Hasandağı'nın yanında bulunmaktadır.
Manastır : [Vadi] , Manastır Vadisi, iki taraflı yüksek kayaların arasında olan su ve söğüt ağaçları, ayrıca pek çok kiliseler Ihlara Vadisi Analipsis tepesi civarındaki “Peri bacaları, vardır.
Sofular : [Vadi] , Sofular Vadisi genel karakter itibariyle, Kapadokya Bölgesinin bir uzantısı olup, Aksaray-Ihlara-Derinkuyu Vadisinin devamı görünümündedir.
Hasandağı : [Dağ] , 3268m. yüksekliği ile Orta Anadolu'nun en yüksek ikinci dağı olan Hasandağı bir volkan dağıdır. 1750 m.ye kadar meşe ormanı ile kaplıdır.
Ekecik : [Dağ] , Ekecik Dağı 2033m. olup, üzerinde meşe koruluklarına rastlanır.
Saratlı Yeraltı Şehri
Aksaray tarihçesi
M.Ö. 7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatal höyükte Hasandağı’na dolayısıyla Aksaray’a ait vesikalara rastlanmaktadır. Burada Hasandağının lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resme rastlanmıştır. Neolitik dönemde Aksaray ve çevresi iskân görmüştür. Kalkolitik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanıştır.
M.Ö. 3000-2000 yıllarında Anadolu’da Hatti kavmi yaşamıştır. Bu dönemde Asurlu Tacirler burada ticaret yapmışlardır. Aksaray’ın ilk ve Orta Tunç devirlerindeki durumunu Acemhöyük ören yerlerindeki yapılan kazılardan ve müze müdürlüğünün satın almış olduğu eski eserlerden öğrenmekteyiz. Bu dönemde Asurlu tüccarlar Mezopotamya’dan gelerek şehirlerin banliyölerinde ticaret merkezi kurmaya başlamışlardır. Asurlu tüccarlar yazıyı biliyorlardı. Pişirilmiş çamur üzerine yazılmış metinler, çamurun pekiştirilmesi suretiyle yapıştırılıyordu. Höyük. M.Ö. 3000’den itibaren iskan edilmiştir. Acemhöyük’ ün en parlak devirleri M.Ö.2000 yılının ilk yarısına isabet etmiştir.
Koloni dönemlerinin sonlarına doğru, M.Ö. 1700 yıllarında Kafkaslardan gelen, küçük şehir devletleri kuran ve Anadolu’da, askeri bir devlet halinde bir kavmin varlığını görüyoruz. Hint-Avrupalı olan bu kavmin Anadolu’da siyasi iktidarı ele geçirerek kurduğu devlet, eski Hitit Devletidir. Aksaray’da Hititlere ait eserler bulunmamakla beraber mağlup memleketler arasında Aksaray’ın da adı geçmektedir.
Orta Anadolu’da MÖ.13.yy. sonlarına kadar devam eden Hitit egemenliği M.Ö. 2.yy.da batıdan (Trakya) gelen ve deniz kavimleri olarak bilinen kavimlerin en güçlüsüdür.
Yanardağ küllerinin sıkışmasından oluşan tüf tabakalarının çok kolay kazılabilme özelliği nedeniyle bölgemize çok sayıda yeraltı şehri, dik yamaçlara kaya içinde yerleşme birimleri yapılmıştır. 7.yy. sonlarından itibaren Müslüman Arapların Anadolu üzerinden İstanbul’a yaptıkları seferler nedeni ile bölgeye sığınan Hıristiyanların sayısı çok artmış, Ihlara, Gelveri ve Göreme gibi yerleşim birimleri oluşmuştur.
Aksaray, 1142 tarihinde Selçuklular tarafından zapt edilmiş ve 1470 yıllarındaki Osmanlı hâkimiyetine kadar İlhanlı, Danişmentli, Karamanoğulları egemenliğinde kalmıştır.1470 yıllarında Aksaray’ı ele geçiren İshak Paşa tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile halkın bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir.
Aksaray geçmişten günümüze Hitit, Pers, Hellenistik Dönem (Büyük İskender), Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı egemenliklerinde kalmıştır. Cumhuriyet dönemine kadar Konya’ya bağlı bir sancak olan Aksaray 1920 yılında vilayet olmuş, 1933 yılında vilayetliği lağvedilerek Niğde'ye ilçe olarak bağlanmış ve 15 Haziran 1989 yılında yeniden Vilayet olmuştur.
Aksaray’ın adının ilk olarak eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 1. bin yılda Kral Kiakki döneminde Şinakhatum - Şinukhtu olarak anılan Aksaray, Hellenistik dönemde Kapadokya Krallığına bağlanmış ve Garsaura olan ismi Arkhelais olmuştur. Selçuklular döneminde de II. Kılıçarslan tarafından Arkhelais olan adı Aksaray olarak değiştirilmiş ve ikinci başkent durumuna gelmiştir. Şehre kötü insanların alınmamasından dolayı iyi insanların yaşadığı yer anlamına gelen "Şehr-i Süleha" olarak anılmaktadır.
a. Eski Taş Devri
Aksaray çevresinde insanlar büyük bir ihtimalle Paleolitik (Yontma Taş/Eski Taş Çağı) Çağ’dan itibaren yaşamışlardır. Paleolitik Çağ’da (M.Ö 600.000-10.000) insanların Aksaray’da yaşadığını gösteren en önemli belirti ise Güzelyurt çevresinde toplanan “Mousterıen” ve “Aurignacien” karakterde yontma taştan obsidien aletlerin bulunmasıdır. Aksaray’a yakın yerlerde de bu döneme ait izler bulunmaktadır. Mesela Ş.Koçhisar’ın kuzeydoğusunda Tuz Gölü yakınında yine Alt Paleolitiğe ait olduğu düşünülen eski alet ve silahlara (kazıyıcı aletler) rastlanmıştır.
b. Neolitik, Kalkolitik ve Tunç Çağı
Aksaray, Neolitik Çağ (Cilalı taş)’dan beri yerleşim görmüş nadir şehirlerimizden biridir. Bundan dolayı da Aksaray tarihi Neolitik Çağ’dan itibaren başlamaktadır. Neolitik Çağ’da Aşıklıhöyük’te (Kızılkaya Köyü) insanların ilk yerleşim alanlarını kurduğunu görüyoruz. Aşıklı Höyük, avcı-toplayıcı gelenekli ve fakat yerleşik ve tarımcı bir topluluğun yaşadığı bir yerleşim alanıdır. Aşıklı Höyük M.Ö.8500’lerden 7000’lere kadar ki yaşam biçiminin, dolayısıyla Orta Anadolu’nun çanak çömleksiz Neolitik Çağı’nın kültürel gelişiminin ayrıntılarıyla izlendiği bir yerdir. Aşıklı Höyük’ten başka Aksaray’da çok sayıda çanak–çömleksiz veya çanak-çömlekli Neolitik yerleşim yerleri vardır. Özellikle bakır madeninin alet ve silah gibi araç ve gereç yapımında gittikçe çoğalan oranda kullanıldığı Kalkolitik dönemine (M.Ö.5900-3200) ait Aksaray’daki en önemli yerleşim alanı ise Güvercin Kayası’dır. Bu döneme ait bir başka yerleşme alanı da Güzelyurt/Gelveri Yüksek Kilise’dir. Tunç Çağı’nda ise Aksaray çevresindeki en önemli yerleşim alanı Pruşhattum diye lokalize edilen Acemhöyük olup, buradaki yerleşimin de M.Ö 3000 yılından itibaren başladığı bilinmektedir.
c. Asur Kolonileri Çağı
M.Ö 2000’li yılların başlarında Anadolu’ya yayılan Asurlular, Anadolu’da ticaret kolonileri kurmuşlardı. Anadolu’ya gelen Asurlu tüccarlarda bir politik egemenliğinin ve kolonizasyonun söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya ticari amaçlarla gelmişlerdi. Bu dönemde krallara bağlı şehirler tepeler üzerinde ve kaleler içinde kuruluyordu. Asurlu kolonistler ise bu şehirlerin eteğinde bir nevi serbest pazar yeri Karum veya Wabartumları (istasyon, misafir evi) kuruyorlardı. Karum (Pazar yeri) merkezlerindeki idare yıllık ve beş günden oluşan haftalık vazifelendirilen hizmetlilerle yürütülmekteydi. Yerel Anadolu prens ve krallarının Asurlu tüccarların can ve mal emniyetini koruma yükümlülüğü vardı. Ayrıca kervan yollarında soygunlar sonucu doğan kayıpları da garantiye almışlardı. Asurlu tüccarlar, idari ve hukuki yönden Asur Krallık yönetimine bağlıydılar. Tacirlerin geliş yolları üzerindeki beylere %10 yol vergisi, Anadolu krallarına sattıkları mal üzerinde %5 vergi verdikleri anlaşılmaktadır. Asurlu tüccarlar ucuz hammadde, işlenmemiş madde, gümüş bazen altın, kereste, post-deri, tahıl alıyor; kalay ve dokuma, ayna, tarak gibi süs eşyaları satıyorlardı. Asurluların Ticaret Kolonileri döneminde kurdukları “Karum” denilen pazar yerlerinden biri olan Pruşhatum Şehri’nin Acemhöyük’te olduğu düşünülmektedir.
Asurlular çivi yazısı dâhil kendi kültürlerinden birçoğunu da Anadolu’ya taşımış ve Anadolu kültürünü etkilemişlerdir. Kendi hesaplarına ayna, tarak gibi süs eşyasını, zamanın modasına uygun çeşitli kumaşları ve kalaya kadar Anadolu’dan talep edilen malları Anadolu’ya getiriyor; bu mallara karşılık Asurlu tüccarlar, Anadolu halkının istihsal ettiği veya imal ettiği kıymetli taşları, madenleri bilhassa altın, gümüş ve bakırı Asur’a taşıyorlardı.
ç. Hititler
M.Ö 1900-1800 yılları veya 1900-1750 yılları arasını kapsadığı belirtilen Asur Koloniler Çağı’ndan sonra Aksaray bölgesinde Hitit egemenliği başlamıştır (M.Ö.1750-1200). Hititler, koloniler devrinin sonlarına doğru Anadolu’da merkezi bir devlet kurmuşlardır. Bunların Anadolu’da idareleri altına aldıkları şehirlerden biri de Pruşhattum’dur (Yeşilova). Hitit yazılı belgelerinden Aksaray’a; Eski Asur döneminde (MÖ.-2112) Şinakhuttum (Şinuktu) denildiği bir soru işaretiyle belirtilmektedir. II. Sargon zamanında buranın ismi Şinuhtu olarak geçmektedir. Hititlerle ilgili yazılı bir vesikada ise Aksaray adının Kurşaura (Kursaura) olarak geçtiği ifade edilmektedir. Bu ifadeyi teyit eden W.Ramsay’ın kaynak gösterildiği başka bir ifadeye göre de Antik dönemde Garsaura adıyla tanınan şehrin M.Ö.3000 yıllarında önemli Hitit merkezlerinden Karşaura (Karsaura/Kurşaura) ile aynı yer olduğu kabul edilmektedir. Hititler dönemine ait Aksaray çevresindeki Sungurlu, Çeltek, Ersele, Tepesidelik gibi birçok höyükte Hitit dönemine ait malzemeler bulunmuştur.
d. Geç Hititler
Hitit Devleti yıkıldıktan sonra Orta ve Güneydoğu Anadolu’da Geç Hititler (M.Ö.1200-700) ortaya çıkmıştır. Geç Hititler’in egemen olduğu sahalardan biri de Aksaray ve çevresidir. Bu döneme ait Aksaray ve çevresinde birçok yerleşim alanı olduğu muhakkaktır. Bunu bu döneme ait kitabelerden de anlamaktayız.
Bu kitabelerden biri Aksaray’da Gücünkaya Köyü’nde Kral Hartapuş’a ait Siyek Kitabesi’dir. Aksaray-Konya bağlantısı düşünüldüğünde burada adı geçen Hartapuş’un Geç Hitit dönemi Konya-Karaman yöresi hâkimi olan Kral Hartapuş ile ilgisinin olduğu muhakkaktır. Hititlerden kalan en önemli buluntulardan bir diğeri de bazalt taşı üzerindeki Hitit Hiyeroglifli Kitabeli Stel’dir.
e. Phryg (Frig) Egemenliği
M.Ö.8. yy.’ın 2. yarısında merkezi bir hükümet kurmayı başaran Phryglerin kralları Midas devrindeveya diğer bir ifade ile Phryg Devleti’nin güçlü olduğu dönemde Aksaray çevresinin bu devletin etki alanında olduğu, Şinuhtu Şehri (Aksaray) Kralı ile Tabal Kralı’nın Asur’a karşı faaliyetlerinde Frigler tarafından
desteklendiği, açıkça görülmektedir. Ayrıca Göllü Dağ’daki bazı eserlerde Frig tarzının görülmesi ve Frigce’nin kullanıldığına ait belgelerin ele geçmesi yukarıdaki ifadeleri teyit etmektedir. Aksaray’da Ihlara, Belisırma ve Yaprakhisar’daki eski mağaraların çoğu Frigler’in (Phryglerin) Ana Tanrıçaları için oyulmuş ve yapılmıştır.
f. Kimmer İstilası
Aksaray toprakları üzerinde Phryglerden sonra Kimmerler’in istilasını görüyoruz. (M.Ö 7.yy). Kimmer istilasından en çok etkilenen yer, Aksaray’ın da içinde yer aldığı Orta Anadolu’dur. Tabal’ın, Kimmerler tarafından ortadan kaldırıldığı ve Phryglerin de bu istila sırasında yıkıldığına göre Kimmerler’in Aksaray’ın
da içinde bulunduğu Orta Anadolu’ya geçici bir süre hâkim oldukları anlaşılmaktadır.
g. Lidya Egemenliği
Kimmer istilası sırasında yıkılan Frig Devleti’nin yerine daha önce bunların egemenliğinde yaşayan Lidyalılar devlet kurarak Orta Anadolu’ya, dolayısıyla Aksaray’a da egemen olmuşlardır. Med Kralı Kyaksares ile Lidya Kralı Alyattes arasındaki savaş sonunda Kızılırmak, Medler ile Lidyalılar arasında sınır kabul edilmişti. Kızılırmak’ın batısında olan Aksaray, Lidya sınırları içerisinde kalmıştır.
ğ. Pers Egemenliği
Kapadokya Kralı’nın da desteklediği Persler ile Lidyalılar arasındaki savaşların sonunda Pers Kralı Kyros M.Ö. 547’de Lidyalıların başkenti Sardes’i ele geçirdi. Böylece Lidya Devleti sona erdi ve Aksaray bölgesi de Pers İmparatorluğu’nun hâkimiyetine geçti. Pers İmparatorluğu, araziyi satraplıklara (vilayetlere) ayırdı. Aksaray’ın da içinde bulunduğu satraplığın adı Kappadokia Satraplığı’dır. Hemen hemen tüm Orta Anadolu bu satraplığa bağlı idi. Dara (Dareios), Kapadokya’yı Büyük Kappadokia ve Pont Kappadokia’sı olmak üzere ikiye ayırmıştı. Zamanla bunlar tekrar birleştirildi. Persler idareleri altında bulunan Kapadokya’ya da yerleşmişlerdir. Bunun birinci sebebi; buradaki platonun İran’daki gibi karasal iklimi ve uçsuz bucaksız otlaklar ile Zerdüşlük ve ateş kültü biçimindeki dinsel inançlardan kaynaklanıyordu. Sard ile Sus’a uzanan ve I.Darius devrinden başlayarak kullanılan ve bir kısmı Archelais (Aksaray) topraklarından da geçen ünlü “Kral Yolu” Perslerin zamanında gelişmiş önemli bir ticari yol olmuştur.
Kappadokia sözcüğüne tarihte ilk defa M.Ö. VII. yüzyılda İran’da Kermanşah’la Hamedan arasındaki yol üzerinde bulunan Bisütun (Behistan) Dağı’nın kayalık yüzeyine 1.Dareios (M.Ö.521-486) tarafından yaptırılmış olan kabartmaları açıklayan yazıtta rastlanmıştır. I.Dareios/Darius (Pers Kralı) bisütun yazıtında egemenliğine aldığı kavim ve ülkeleri zaferlerinin kanıtı olarak Persçe (Farsça), Elamca ve Akadca üç ayrı dilde çivi yazısıyla belgeletmiştir. Bisütun anıtında sıralanan ülkeler arasında Persçe, Katpatuka sözcüğü yer almaktadır. Kızılırmak’a doğudan katılan Delice Çayı’nın Kapadoks adını taşıdığını, bunun İran dilinde Katpatuka biçiminde anıldığı ifade edilirken, Anadolu’da konuşulan Hint-Avrupa dillerinden biri olan Luvice’ye bağlayanlar da vardır. Kapadokya sözcüğünün büyük bir olasılıkla “güzel atlar ülkesi” anlamına geldiği belirtilmekte ise de, bunun açıklaması yapılamamaktadır.
h. Kappadokia (Kapadokya’da) Makedon Egemenliği
Kappadokia’daki Pers idaresi, Makedon Kralı İskender’in Pers Kralı Darius’u, İssos ve Gavgamele muharebelerinde yenmesiyle son bulmuştur. Makedonya Kralı İskender, Pers Kralı Darius Kodaman’la çarpışmak için hızla Toros geçidine inerken, generallerinden Sabiktas’ı, Kappadokia‘yı itaat altına almak için gönderdi. Fakat Makedonya ordusu Asya içlerine dalınca Kapadokia’da I.Ariarathes, Pers Savaşı karışıklığından istifade ederek Sebiktas’a karşı isyan etti ve istiklalini ilan etti. Başkenti Gaziura (Turhal) idi (M.Ö.332). Ancak bu krallık 10 yıl yaşadı. Daha sonra Kapadokya idaresi, yine Makedonların eline geçti.
ı. Kapadokya Krallığı
Kapadokya’nın daha sonra Selevkosların idaresine girdiğini görüyoruz. Zira Kappadokia’nın Selevkos Kralı Antigon’a bağlı olduğu sırada (MÖ.303) diğer Diyadoklar tarafından Antigon’a karşı bir ittifakın kurulmasından istifade eden 2. Ariarathes, Kapadokya isyanını çıkarmıştır. Antigon’a karşı isyan hareketini
başlatan bir başkası da Kuzey Kapadokya’daki Mitridat Ktistes idi. Antigon isyanı bastırmak için ordu gönderdiyse de yenildi. 2.Ariarathes ve Mitridat Ktistes aralarında burayı bölüşüp (MÖ 301) kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayırdılar. Kuzeydekine Pont Kapadokyası, güneydekine ise yalnız Kappadokia ismi verdiler. 2.Ariarathes Aksaray’ın da içinde bulunduğu bu Kappadokia’nın kralı olmuştur. Bazı bilim adamlarınca gerçek Kapadokya Kralı olarak kabul edilen III. Ararathes’in kral unvanını aldığı M.Ö.255 yılı, Kapadokya Krallığı takviminin başlangıç tarihidir. Bu kralın devrinde krallık tam bağımsızlığa kavuşmuştur.
II. Arirathes devrinde meydana gelen Magnesia (Manisa) Muharebesi’nden (M.Ö.-190) sonra Küçük Asya’da Roma nüfuzu başladı. Kappadokia Krallığı da Roma nüfuzunu kabul etmiş olan Bergama Krallığı’na bağlandı74. IV. Ariarathes (M.Ö.220-163) zamanında Kappadokia Krallığı, Anadolu’nun küçük hükümetleri arasında birinci dereceye yükseldi. Bunun yerine geçen V. Ariarathes, Helenizm ve Helenistlik kurumlarının kendi ülkesinde kök salması için çalışmıştır. Krallığın iki mühim şehri olan Mazaka (Kayseri) ve Tyana (Kilisehisar)’yı Helen sitesi haline soktu. Hatta Mazaka Şehri (Kayseri) Şarondas (Charondas) Kanunları’nı bile kabul etti. Fakat aynı zamanda Kapadokya’ya Yunan Medeniyeti’yle birlikte Yunan ahlaksızlıkları da sokulmakta geç kalmadı.
i. Kapadokya’da Pont –Roma Mücadelesi
V.Ariarathes Bergama Krallığı yüzünden Romalılara karşı çıkan isyanda öldükten sonra Kapadokia’nın nüfuz ve kudreti devam edemedi. Bundan sonra Kapadokya içinde çıkan karışıklıklardan yararlanan Pont Kralı VI. Mithridates Kapadokya’ya girdi. Fakat bunu kabul etmeyen Roma İmparatorluğu da Kapadokya işlerine karışarak buradaki kendisine taraf olan Kralları Pont Kralı’na karşı desteklemeye başladı. Roma’nın etkisiyle eski Pers asilzadelerinden Ariobarzan krallığa getirildi (M.Ö. 95). Pont Kralı Mithridates, Ermeni Kralı Tigrannes (Tigran) ile birleşerek Kapadokya’yı istila ettilerse de Roma karşısında başarılı olamadılar. M.Ö.85’te Dardanos’ta yapılan anlaşmadan sonra Mithridates, Küçük Asya’yı boşalttı. Komutan Sulla, Küçük Asya’da gerekli gördüğü düzenlemeleri yaptı. Bu andan itibaren talihsiz Anadolu halkına yeni bir felaket ve tenkil devri başladı. Kana susamış olan Roma Lejyonları görülmemiş bir vahşetle şehirleri yağma ettiler, memleketleri yakıp yıktılar. Masum halkı esir gibi sattılar.
Mitridates ve müttefiki Tigran ile girişilen mücadeleler sırasında Kappadokia halkı çok perişan olmuştur. Halk, bir taraftan ülkeleri yabancıların yağmasına uğrarken diğer taraftan da kralların Roma’ya yaranmak için istedikleri vergiler altında eziliyorlardı. Son dönem Kappadokia kralları artık kendi başlarına hareket kuvvetini kaybetmişlerdi.
Strabon’un aktarılan ifadesine göre Kapadokya Krallığı her biri belli bir yöreyi kaplayan 10 strategia’ya (bir tür yerel yönetim-valilik) ayrılmıştı. Strabon’un devrinde Aksaray’ın bulunduğu yöre ve bölge ismi Garsauritis’tir. Garsaura olarak adlandırılan Aksaray, Hıristiyanlık öncesinde Garsauritis’in merkezi olarak
bilinmekteydi. Bilge Umar da Strabon’u (12 II 6) kaynak göstererek, Garsuara (Garsaura)’nın il merkezinin Aksaray olduğunu ifade etmektedir.
Kappadokia krallarından Arkhellais (Arkhelaus) Aksaray’ın yerinde ve kendi ismini alan Archellais’i kurdu. Fakat verilen bu bilgiyle ilgili bir belge veya kitabe yoktur. Aksaray’ın Selçuklular tarafından fethinden sonra, eski Garsaura yeni ismi Agsara olarak anılmış, ancak giderek halk ağzında Aksaray (Beyaz Şehir ) olarak değişmiştir.
Kral Arkelaos’un ölümüyle (M.S.17) Kapadokya Krallığı sona erdi. Böylece 1.Ariarathes’in kral olmasından (M.Ö.332), Arkhelaos’un Roma’da ölümüne (M.S.17) kadar geçen 349 senelik Kappadokia Krallığı tarih sahnesinden çekilmiştir. Yılmaz Öztuna ise, Kapadokya Krallığı’yla ilgili olarak başkenti Kayseri olmak üzere 344 yıl kadar hüküm süren bir Yunan Krallığı’nın bulunduğunu ve bunların 255 yıl kadar da Selevkoslar’a tabii olduklarını ifade etmektedir.
j. Kapadokya’da Roma Egemenliği
Son Kappadokia Kralı Arkelaos’un ölümünden sonra Kapadokya Krallığı Roma’ya bağlandı (M.S.17). Roma İmparatoru Claudius (M.S 41-54) tarafından Roma kolonicileri yerleştirilen Archelais’in bundan sonra adı Colonia Archelaıs oldu. Şehir Türkler tarafından alınıncaya kadar “Archelais” ya da “Colonia Archalais” olarak anıldı.
Roma döneminde, Vespasianus zamanında Kapadokya, Galatia ile birleştirildi. Trainaus zamanında (M.S 98-117) Kappadokia Roma ile Parthia arasında bir tampon bölge vazifesini görüyordu. Anadolu, İmparator Severus Alexsander (M.S 222-235) zamanından itibaren Pers tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Roma döneminde birçok defa Perslerin istilasına uğrayan Kapadokya iki defa da Gotların istilasına uğramıştır.
Roma İmparatorluğu devrinde Hz. İsa vasıtasıyla yayılan Hıristiyanlık kısa sürede Filistin topraklarının dışına taşıp Roma İmparatorluğu toprakları üzerinde hızla yayılmaya başladı. Yayıldığı alanlardan birisi de Kappadokia, dolayısıyla Aksaray çevresidir. Hıristiyanlık, misyonerlik çalışmaları neticesinde; 1. yüzyılın
sonuna gelindiğinde devletin üç kıta üzerindeki tüm yerleşim merkezlerinde bir Hıristiyan cemaate rastlamak mümkündü. Roma Devleti mevcut siyasal yapısına zarar vermeyen, insanların ruhi yönlerine hitap eden bu yeni dine karşı ilk zamanlarda ilgisiz kaldıysa da bu din zaman içinde imparatorun ve bunun dayandığı beşeri sistemin otoritesini sarsmaya başlamıştı. Yeni dinin prensipleri devlet kademesinde etkili oluyordu. Bunun üzerine Hıristiyanlık dinine karşı mücadele başladı. Septimus Severus M.S 202 yılında yayınladığı bir fermanla Hıristiyanlığa girmeyi yasakladı. Bu fermanla Hristiyanlık yeraltına indi.
Hıristiyanlığın, 60 yıllarında Kapadokya’da hızlı bir gelişme gösterdiği ifade ediliyorsa da Kappadokia’nın 1. yüzyıl tarihiyle ilgili kesin bilgilerde mevcut değildir. Yalnız ikinci yüzyılın sonlarına doğru ilk Hıristiyan topluluklarının teşkil edildiği biliniyor.
İlk Hıristanlanlar çok eziyet çektiler. Fakat İmparator Kostantin 313’te yayınladığı ‘’Milano Bildirisi’’ile Hıristiyanlara din ve ibadet özgürlüğü tanıdı. Fermanında “Herkes istediği dini kabul ve bu dine göre ayin yapmakta serbesttir. Bu hususlarda herkes hoşuna giden yolu tutabilir.’’ dedi. Devlet, Hıristiyanlığı resmen tanıdığı gibi, Kostantin de Hıristiyanlığı kabul etti.
Hıristiyanlığın gelişip yayıldığı Aksaray çevresinde “Eski” sıfatıyla maruf, Noralı (Helvadereli) Baba Gregor ile “Naziyanzlı” sıfatıyla maruf olan Oğul Gregor gibi Hıristiyan dünyasının ünlü din adamları yetişti.
İmparator Diocletianus (M.S 284-305) devrinde Kappadokia ikiye ayrıldı. Batı kısmı esas Kappadokia olarak adlandırıldı. Daha sonra da Asıl Kappadokia diye adlandırılan bu bölüm İmparator Valens (M.S 364-378) tarafından tekrar ikiye ayrıldı. Kappadokia Prima (Birinci) olanın merkezi Kaisareia (Kayseri), Kappadokia Secunda (İkinci) olanının merkezi ise evvela küçük bir köyden ibaret olan Padandos daha sonra da adı Tyana olan yerdi.
Büyük Theodosius’un Roma topraklarını iki oğlu Arcadius ve Honarius arasında taksim ettiği M.S 395 tarihi, ileride Bizans adını alacak Doğu Roma İmparatorluğu’nun kuruluş tarihi olarak kabul edilir. Böylece Kappadokia’nın eyalet olarak Roma topraklarına katıldığı M.S 17 tarihini esas aldığımızda, Roma merkezinin İstanbul’a taşınma tarihi olan M.S 330 tarihine kadar geçen 313 sene ile M.S.330 senesinden Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılış tarihi olan M.S.395 senesine kadar geçen 65 sene olmak üzere toplam 375 sene Kapadokya bizzat Roma İmparatorluğu’nun idaresi altında kalmıştır.
k. Kapadokya’da Doğu Roma (Bizans) Egemenliği
Bizans İmparatorluğu’nun başlangıcı genellikle 395 yılı olarak kabul edilir. Bizans tarihi; ihtirasların,hiziplerin, suikastların, entrikaların, isyanların, ihtilallerin ve Hıristiyanlık iç çatışmalarının çok yaşandığı bir dönemdir. “Bizans oyunu” diye de dilimize girmiş olan saray içi ve saray dışı entrikalar yüzünden iktidar sık
sık el değiştiriyordu. İmparatorların tahtları ve hayatları tehlike içindeydi. Bir saray muhafız komutanı, bir vali, bir ordu komutanı veya askeri bir şef; hatta basit bir saray memuru bir imparator olarak tahta oturuyor, eski imparator ise en hafifinden gözleri oyularak bir kenara atılıyordu.
Bizans tarihindeki önemli olaylardan biri de ikonoklazm olayıdır. 7.yüzyılda başlayan, Bizans tarihindeki önemli olaylardan biri de İkonoklazm olayıdır. Bu yüzyılda başlayan Arap akınları Hıristiyanlıkta İkonoklazm döneminin (tasvir yasağı) başlamasına neden olmuştur. 9. yüzyıl başlarından itibaren bu dönemde İslam Dini’nin etkisiyle figürlü tasvirler yasaklanmıştır. İkonoklazm, diğer bir ifade ile tasvirlerin kırılışı imparatorluk iktidarının dini tasvirleri yıkmak ve yok etmek için başvurduğu çalışmaları ve tedbirleri ifade eder.
Leon III. tasvirlere ibadet etmeyi men etmekle, ahaliyi sivillere itaati temin için tasvirler kültünü çok kuvvetli bir vasıta olarak kullanan kilisenin kuvvetli tesirinden kurtarmayı ümit ediyordu. Leon III’ün gayesi mutlak hâkim olarak din sahasında birleşik bir millete hükmetmekti. Binaenaleyh imparatorluğun dini hayatını ikonoklast imparatorların politikası tanzim etmiştir. Zaman zaman değişik imparatorlar döneminde tasvirler kültünün yeniden ihya edildiği görülmüştür.
Bölgemizin korunaklı yapısı; tasvir yasağına karşı çıkan din adamlarının sığınma yeri olmuştur. Kayaların içindeki yerleşim yerlerinin çoğu o dönemden kalmadır. İnsanlar baskı ve zulümden buralara sığınmak zorunda kalmışlardı.
Doğu Roma (Bizans) idaresindeyken İsauralılar ve Hunlar, Kapadokya’da büyük tahribat yapmışlardır. Justinyen, M.S. 530 tarihinde İkinci Kapadokya’yı ikiye ayırdı. Makissos’u, Kappadokia Tertia’nın (üçüncü Kapadokya’nın) merkezi yaparak Justinianopolis adını verdi. Eski eserlerde hem Makissos hem de Tyana ikinci Kapadokya’nın Metropolitleri olarak gösterilmiştir. VI. yüzyılda Justinyen devrinde Bizans için doğu siyaseti tekrar önem kazandığı zaman Archelais’in (Aksaray) Kırşehir’e bağlandığı görülür ve nadiren ismi geçer.
Doğu Roma için önemli bir gelişme de Sasanilerin yaptıkları saldırılardı. Doğuda bulunan Sasaniler, I. Hüsrev zamanından itibaren Bizanslılara karşı yaptıkları savaşı kazanarak Ermenistan’ı, Mezopotamya’yı, Suriye’yi, Filistin’i ve Anadolu’yu istila ve işgal ettiler ve başkentin yakınındaki Kalkedonia’ya (İstanbul’daki Kadıköy) kadar vardılar. Tabi bu arada Aksaray ve yöresinin İran saldırı veya işgaline uğradığını söyleyebiliriz. Çünkü bu akınlar sırasında Sasanilerin, Niğde’ye ilk kez 608’de saldırdıkları, 605’te Kaisareia’yı (Kayseri) 1 yıl süreyle ellerinde tuttukları bilinmektedir. Sasanilerin, Aksaray’ın da bulunduğu Anadolu’nun orta ve batı kesimindeki hâkimiyetleri kesin değil, geçici olmuştur. Çünkü Sasanilerin kesin hâkim oldukları saha Fırat ve Toroslar’ın doğusudur. Heraklius, M.S. 627 senesinin yazı içinde İranlılara karşı başlattığı ve 10 yıl süren mücadelenin sonunda önceden kaybedilen bütün eyaletleri yeniden ele geçirdi.
Bizans, Sasanilerle mücadeleyi kazanmış fakat bu sefer de güneyden Arap akınları başlamıştı. Heraklius zamanında hızla ilerleyen Arap orduları Suriye’yi ele geçirmişlerdir. Bizans İmparatoru, Arap tehlikesine karşı Toros geçitlerinin ağzında Tyana, Kibistra (Ereğli) ve bunların arkalarında bulunan Hasandağı ve çevresindeki kaleleri korumak ve savaşları burada kabul etmek için büyük gayret sarf etti. Heraklius kendi adını taşıyan Herakliye Şehri’ni Toros geçidinin altına kurdu. İrili ufaklı bütün kaleleri tahkim etti ve kuvvetli bir askeri teşkilat kurdu. İlk Müslüman Arap ordusu, Mervan oğlu Abdülmelik kumandasında Ereğli askeri teşkilatına bağlı Aksaray’a geldi ve burayı 77/699 tarihinde Bizanslılardan aldı. Yine Mervan oğlu Abdülmelik, Bizanslıların Aksaray’ı tekrar ele geçirmeleri üzerine bu havaliye ordularını sevk ederek; Ereğli, Aksaray, Karaman, Konya bölgelerini tekrar Bizanslılardan aldı. Fakat bu ifadeyi ihtiyatla karşılamak lazım, çünkü ulaşabildiğimiz kaynaklarda bunu teyit eden bir ifade de yoktur.
Abdulmelik zamanında (685-705), 80/699 yılında Archelais yağmalandı ve geçici olarak Müslüman Arapların elinde kaldı. Emeviler döneminde Müslümanların “Sûgur” ve “Avasım” denilen kalelerin ve müstahkem şehirlerin arkalarına sızdıkları olmuştur. Ama bir tarihçinin dediği gibi, Archelais’i yağmaladıkları ve tahrip ettikleri hakkında güvenilir kaynaklarda hiçbir bilgi yoktur. Güvenilir bir kaynak olan Fütuh-ul Buldan’da da bununla ilgi bir ifadeye rastlanmamaktadır.
132/750 ile 656/1258 yılları arasında hüküm süren Abbasi halifeleri zamanında Archelais (Garsaura)‘in Müslümanlar’ın hâkimiyetini tanıyarak cizye verdiği ve bazen de istila edildiği olmuştur. Nitekim Abbasi-Bizans mücadelesi sırasında da zaman zaman Abbasi komutanları Bizans içlerine akınlar yapmışlardır. Meselan Abdülmelik B.Salih Bizans topraklarında savaştı. Hatta Ankara’ya kadar geldi ve Matmûrayı fethetti. İbrahim Hakkı Konyalı ise Matmûra için şöyle yazmaktadır: “Archelais-Niğde arasındaki Melendiz; Hasandağı eteklerinde ve çevresinde bulunan Selime, Belisırma, Ihlara gibi yerleşim yerleri Arap kaynaklarında Metamir diye adlandırılmakta ve “Mıtmer” kelimesini “in” olarak açıklamaktadır. Matmure kelimesinin Osmanlıca manası, toprak altındaki in olduğuna göre Matmure’nin bulunduğu yerin birisi Ankara yakınında, diğeri ise Aksaray çevresindedir. Şüphesiz burada tarihi zaman itibariyle olaya yakın olan İbnü’l Esir’in ifadesi önemlidir.
Bizans’ın anlaşmayı bozup Aksaray, Konya, Karaman ve Ereğli havalisini zapt etmesi üzerine büyük bir orduyla tekrar Anadolu üzerine yürüyen Harun El Reşid, Maraş, Adana, Ereğli, Konya, Karaman, Aksaray ve Ankara vilayetlerini zapt etti. Buralara birer serdar koyarak bu havaliyi Abbasi toprağına bağladı. İbnü’l Esir ise bu olayı şöyle anlatmaktadır; Nikfor’un (Nikoferos) anlaşmayı bozması üzerine Hârûn (Harun Er-Raşid), Herakli’yi (Ereğli) otuz gün muhasara altında tuttu. 190/805 tarihinde Bizans İmparatoru’nun yıllık vergiyi, haraçlarını vermemesi üzerine Şevval 190 /Ağustos 806’da burayı fethetti ve halkını da esir etti. Yukarıdaki ifadenin aksine bu ifadede Aksaray ismi geçmemektedir.
Halife Memun, Achelais-Aksaray ile Niğde arasındaki Melendiz, Hasan Dağı eteklerinde ve çevrelerinde bulunan Belisırma, Ihlara, Melendiz Dağı ile Selime arasında bulunan Garp kaynaklarında Merg-ül-üsküf (Papazlar/Din Büyükleri Çayırlığı/Otlağı) anlamına gelen yerleri 216/831 yılında fethetti. Abbasi Halifesi
Mutasım zamanında ise Bizanslılara karşı Tuz Gölü dâhil, Ankara ve Amuriye’yi (Eskişehir) de içine alan büyük bir sefer düzenlenmiştir.
Bu sefer sırasında Ankara-Amuriye arasındaki, yerleşim alanlarının da istila hareketine maruz kaldığını düşündüğümüzde Archelais (Aksaray?) ismi geçmemekle birlikte buradaki yerleşim yerleri ve civarlarının Abbasilerin istilasına uğradığı muhakkaktır. Yüz yıldan beri süre gelen savaşlardaki yenilgiler Bizans ordusunun, Melendiz Ovası’nda Abbasilere karşı kazandıkları bir muharebe ile durdurulur. Arapların eline geçen birçok şehir geri alınır.
Aksaray ile çevresinin Abbasilerin elinde 160 sene kaldığı ve 357/965 tarihinde Bizans İmparatoru Fokas’ın kuvvetli bir ordu ile Abbasilerin elinde bulunan Aksaray, Ereğli, Karaman, Adana, Misis (Massisa) ve Antalya’yı zapt ederek buraları yeniden idaresi altına aldığı anlatılıyorsa da Aksaray’ın 160 sene devamlı olarak Abbasilerin elinde kalması mümkün değildir. Zira Tuvanuva (Kemerhisar) birkaç defa el değiştirdiğine göre Aksaray’ın da içinde bulunduğu bölge, kesin olarak bilinmemekle birlikte, el değiştirmiş olmalıdır. Abbasiler artık gerilemeye başlamıştır. Phokas (Fokas), Kilikya’yı ele geçirmesi ve Tzismiskes’in Suriye ve Mezopotamya’daki zaferleri sonucu Arap tehlikesini ortadan kaldırmıştır. Bizans sınırı tekrar Fırat’a kadar götürülmüş, Suriye’nin büyük bir bölümü de Bizans egemenliğine tekrar girmiştir.
IX. yüzyılın ikinci yarısından 1071’e kadar Bizans Kapadokya’sı altın yılını yaşadı. Bölgedeki kiliseler ve resimsel bezemelerin çoğu bu dönemde yapılmıştır. Bu durumu Aksaray topraklarındaki kilise ve manastırlarda da görmekteyiz.
Bizanslılar için artık en büyük tehlike doğudan gelen Selçuklulardı. Anadolu, Selçuklu beylerinin akınlarına sahne oluyordu. Bizans imparatoru bu meseleyi tamamen ortadan kaldırmak için büyük bir ordu hazırladı ve Selçuklular üzerine yürüdü. Fakat Selçuklularla yaptığı Malazgirt Savaşını kaybetti. Bu Bizans için
ağır bir darbe oldu. Doğu ve Orta Anadolu’yu kaybettikleri gibi, Süleyman Şah’ın İstanbul’a çok yakın olan İznik’te devlet kurmasına engel olamadılar. Bu olaylar Selçuklular bölümünde biraz daha ayrıntılı anlatılmaya çalışılacaktır.
Yukarıdaki ifadelerden, günümüz Aksaray’ın yerinde eski devirlerde Garsaura, Archelais, Kolonia veya Kolonia Archelais adlı şehirlerin olduğu belirtilmektedir. Bunların bir veya birkaçını W.M.Ramsay başta olmak üzere, Friedric Hild-Maarcell Restle, Charles Texier, Güngör Karauğuz, David Frenc, İbrahim Hakkı Konyalı ve Albert Gabriel gibi birçok yazarın eserinde görmekteyiz. Fakat Auguste Bailly, A.A. Vasiliev gibi Bizans tarihçileri ile zaman itibariyle olaylara daha yakın olan Arap tarihçisi İbnu’l Esir’in bölgemize ait verdiği bilgilerde bu isimlerden hiç bahsedilmemektedir.
l. Selçukluların Anadolu’ya Gelişi ve Selçuklu Egemenliği
Selçuklular, kuruluşlarından kısa bir süre sonra İran’ı, Mezopotamya’yı aldı ve Bizans Anadolu’su ile Fatimilerin Mısır Halifeliği’ne kadar uzanan bütün Batı Asya’yı fethettiler. Selçuklu akınlarının yönünün Anadolu’ya çevrilmesinde ve bilhassa Anadolu’ya yoğunlaşmasının birçok sebebi varsa da bunlardan en önemli ikisi; verimli bir yurt ihtiyacı ile İslamiyet’in gaza ve cihad emridir.
Türklere Anadolu’nun kapılarını ardına kadar açan en önemli olay şüphesiz Malazgirt Savaşı’dır. A.A Vasiliev’e göre Mantzikiert (Malazgirt) hezimeti, İmparatorluk (Bizans) için aslî bir ehemmiyette olan Anadolu üzerindeki Bizans hâkimiyetine öldürücü bir darbe oldu. 1071’den sonra Türklere mukavemet edebilecek bir Bizans ordusu artık mevcut değildi. Bir Bizans tarihçisi olan J.Skylitzes ise Malazgirt Savaşı’ndan sonra Türklerin Anadolu’ya girişlerini şöyle anlatmaktadır: “Türkler tesadüfî yağmacılar olarak değil, işgal ettikleri mıntıkaların hakiki sahibi olarak bu havalilere girdiler”.
Alparslan devrinde (1062–1072) Afşin, Ahmet Şah, Emir Sanduk gibi komutanlar Lyconia (Karaman) Eyaleti’ne girerek, Anatolika Themi’nin merkezi İkonıum’u (Konya) yağma ve tahrip etmişlerdir. Ünlü komutan Afşin, başta Kayseri olmak üzere Kapadokya şehirlerinden çoğunu almıştır. Burada Aksaray isminden bahsedilmemekle birlikte Konya’ya yakınlığını göz önüne aldığımızda bu bölgeye de uğradıkları düşünebilir. Aksaray isminin geçtiği ifadeler Süleyman Şah’la ilgili olup bunlardan birincisi İbn- ül-Azrak’a ait olup şu şekildedir: “Melik Süleyman, Melikşah nezdinden gelip Mal