Çince profesyonel tercümanlarımız size en kaliteli bir şekilde tercümanlık hizmeti vermek amacıyla taleplerinizi bekliyoruz.
Fuar, Toplantı, Fabrika tercümanlığı,
Çinli Misafir karşılama tercümanlığı,
Makina montaj eğitim tercümanlığı,
Tur, Gezi, Rehber tercümanlığı,
Eğitim tercümanlığı,
- En Kısa Sürede talep ettiğiniz tercüman ihtiyacınıza göre belirlenip size fiyat, çalışma koşulları ve diğer sorularınızı cevaplayarak tercümanlık hizmeti almaya başlıyorsunuz.
Erzincan Çince Tercüman için Tıkla
Erzincan, Fırat'ın kollarından Karasu, doğu batı doğrultusunda uzanan demiryolu ile Sivas-Erzurum ve Trabzon-Sivas karayollarının birleştigi noktadadır.
Şehir İstanbul'un 1100 km, Ankara'nın 690 km doğusunda, Yukarı Fırat havzasının içinde 1200 m yüksekliğindeki bir ovanın ortasındadır. Ovanın boyutları, doğu-batı yönünde 30 km, kuzey-güney yönünde 10-15 km'dir.
Erzincan'ın siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden, Mengücek Beyligi ve Selçuklu döneminde ve ondan sonra gelen yüzyıllar içerisinde de Anadolu'nun ileri gelen ticari ve kültür merkezlerinden biriydi. O dönemler içerisinde ekonomisinin temelini oluşturan faaliyetler açısından çağdaşı olan kentlerin pek çoğundan hayli ileri idi. 12. yüzyılda Gezgin Marco Polo, kentte dokumacılığgın gelişmiş olduğunu, 14. yüzyılda İbni Batuta da kentte dokumacılığın ve bakır eşya yapımının ileri düzeyde olduğunu yazarlar. Dokumacılık, boya yapımının gelişmesini de sağlamıştı. 1561-1518 yıllarında düzenlenen tahrir defterlerinde kentin yıllık geliri 224.753 akçe idi. Bu gelir, çeşitli vergi ve resimlerden oluşmaktaydı.
Evliya Çelebi'ye göre, 17. yüzyıl ortalarında Erzincan'ın ortasında küçük ve alçak duvarlı kalesi içinde; 200 ev ile 1 cami vardı. Kale dışında ise 1800 ev, 7 cami, 60'tan çok mescit ile içinde 500'den fazla dükkanın bulunduğu bir çarşı ve bedesten, bütün şehirde ise 48 mahalle ve 40 okul bulunmaktaydı. Evliya Çelebi'nin Erzincan'da 500 dükkanın varlığından söz etmesi, 17. yüzyıl ortalarında ticaret ve el sanatlarının gelişmiş olduğunu göstermektedir. İlin ticaret yolları üzerinde bulunması da bu kanıtı doğrulamaktadır. Aynı yıllarda Erzincan vilayeti dahilindeki padişah hasları 146.000 akçe tutuyordu. 1566 yılında şehrin geliri 234.000 akçeye ulaşmıştır.
Erzincan, tarihi boyunca tarım ve hayvancılık ürünlerinin yanısıra yeraltı kaynaklarına, özellikle zengin maden işletmelerine yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bakır, kurşun, mermer ve taş ocakları bilinen en eski çağlardan beri işletilmekteydi.
Ancak, Osmanlı Imparatorluğu'nun 17. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme sürecine girmesi, özellikle de 19. yüzyıl boyunca sanayileşmiş Batı Avrupa ve Rus emperyalizminin Osmanlı yönetimi üzerindeki askeri, mali ve siyasi baskıları Imparatorluğun her bölgesini, özellikle Doğu Anadolu'yu ekonomik yönden geri bıraktı.
Osmanlı döneminde doğu sınırından içeride bulunması nedeniyle Erzincan şehri, 19. yüzyıla kadar ordular için sadece bir konak yeri oldu, daha sonraki Rus istilaları karşısında askeri bakımdan önem kazandı ve bu sıralarda Erzurum Kalesi'nin koruyup kapattığı bir hareket noktası özelliğini aldı.
19. yüzyıl sonunda Erzincan'da 210 cami ve mescit, 35 medrese, 2 rüştiye, 9 ilkokul, 18 han, 1550 dükkan, 3 gazino, 35 kahvehane, 8 hamam, 14 fırın, 145 çeşme, 15 tabakhane, 12 bezirhane, 11 boyahane, 1 silah ambarı, 1 askeri tabakhane, 1 aba yapımevi bulunmaktaydı. Yukarıda saydığımız iki rüşdiye mektebinden biri 1865, diğeri 1883, idadi mektebi ise 1908 yıilıinda öğretime açılmıştır.
19. yüzyılın son yıllarında Erzincan şehrinin nüfusu 23 bin iken, 1883 yıilıinda göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ve IV. Ordu Müşriklik Merkezi'nin buraya taşınması sonucu şehrin nüfusu kısa sürede artmıiştır.
Erzincan Adının Kaynağı
Erzincan'ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır. Erzincan adının Eriza'dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklular tarafından Erzingan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan olarak anılmıştır.
Erzincan adı bir söylenceye göre, eski çağlardaki "Azzi" bölgelerinden dolayı Aziriz olarak bilinmekteydi. Selçuklular, Aziriz adını çok beğenmiş ve buna "Rahmet yağarsa can Aziriz can" rahmet yağmazsa "Yan Aziriz yan" biçiminde bir tekerleme uydurulmuş, bu tekerlemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan da bu sözcükten türemiştir.
Erzincan'ın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Asur kaynaklarında geçen Zuhma (Suhma), yörenin bilinen en eski adıdır.
Erzincan adının Eriza'dan geldiği sanılmaktadır. Eriza adı Selçuklu'larca Erzincan olarak kullanılmış, daha sonra da Erzincan biçimini almıştır.
Erzincan adı, bir söylentiye göre de Aziriz'den gelmektedir. Selçuklu'lar Aziriz adını çok beğenmiş ve buna "Rahmet yağarsa can Aziriz can" rahmet yağmazsa "Yan Aziriz yan" biçiminde bir tekerleme söylenmiş, bu tereklemedeki Aziriz sözcüğü zamanla değişerek, Erzincan biçimini almıştır. Erzincan'da bu sözcükten türemiştir.
Hurri-Hayaşsa/Azzi ve Hititler.
Üçüncü bin yılına ait Sümer kaynaklarına göre Sümer ve Akad balgelerinin kuzey kesimlerindeki dağlık bölgeye; yani Kuzey-Doğu Anadalu'ya, Subartis ve halkına da Suba adı veriliyordu.
İkinci bin yılda bu adı geçen yöre Hurrilerin elinde bulunuyordu. İkinci bin yılın ilk yarısı başlarından itibaren ise Kuzey-Doğu Anadolu içerisinde Erzincan ve yöreleri Hayaşlıların elinde olup, bunun kuzey yakınında ise Azzi memleketi vardı.
Anadolu'nun tarih dönemlerine girişinin ilk iki yüzyılını, Hititlerin kendinden önceki toplumları eğemenlikleri altında birleştirme faaliyetleri kaplar. Hititler Kızılırmak yayı içerisinde, siyasi faaliyetleri için uygun ortam bekledikleri sıralarda, Erzincan'ıda içine alan belgelerde Hurrilerin daha güneylere kaymasıyla, yerlerini dolduran Hayaşlılar hükümlerini sürdürüyordu.
M.Ö. 2000'lerden sonraki zamanlarda Hurrilerin Erzincan yöresindeki hakimiyetleri son bulur ve Hayaşlılar yörede hakimiyet kurar.
Hayaşa ve Azzi ilk kez 1400'lü Hitit kaynaklarında zikredilir. Hitit Devleti saldırılara uğradığı sırada, Azzilerde, Hitit vilayeti olan Yukarı Ülke'yi (Sivas) istila eder. Azzilerin güneyinde bulunan Hayaşa'nın, güney bölümünü teşkil eden yerleşme alanlarının içinde bugünkü Suşehri, Kemah-Erzincan-Bayburt girmekteydi.
Hititlerin Erzincan'a kesin hakimiyet tesis ettikleri dönem M.Ö. 1380 yıllarından sonra başlamışsa da, önceki senelerde de Hitit istilalarının olduğu anlaşılmaktadır. 1340 yılında Hayaşlılar Hititlerce ortadan kaldırılırlar. M.Ö. 1200 yıllarına doğru başgösteren "Deniz Kavimleri” nin güçleri ve baskıları sonucunda da Hitit Devleti çökmeye başlar.
Hitit tarihinin bilinmesinde Asur tabletlerinin önemli rolü vardır. M.Ö. XIII. asra ait Asur çivi yazı tabletlerinde "Uruatri" adına rastlanmıştır.
M.Ö. 900 senelerinde kurulan devlet, Urmiye gölünden Erzincan'ın batı kesimlerine, Kafkasyanın güneyi ve Doğu Karadeniz kıyılarından, Suriye kuzeyinde Akdeniz'e kadar uzanan yerler arasında genişleyebilmiştir. Uruatri halkının kurduğu bu devletin başkenti "Tuşpa" (Van) idi.
Bugün için hakkında en çok malumatı alan ilk Urartu Kralı Lutibri'nin oğlu Sardur'dur. Hititlerin yıkılışıyla beraber bütün Anadolu'yu etkileyen M.Ö. 1200 seneleri göçlerinden, Urartu'ların kuruluşuna kadar devam eden çalkantılı dönemden ucuz kurtulanların başında Asurlular vardır. Bu dönemde krallıklarını güçlendiren Asur hükümdarları, işgallerini Urartu'lar kurulduktan sonra da devam ettirmiştir.
Asur krallarıindan III. Tiğlatpilasar (745-725) in, Doğu Anadolu'ya kadar uzanan akınları önlenilmeye çalışılmışsa da, II. Sarqon (722-705) un, ta ki Urartu başskentine dek gelip buraları yağmalaması devleti büsbütün sarsmıştır.
Ururtuların kesin olarak tarih sahnesinden silinmelerine sebep olan akıinlar kuzeyden gelen Kimmer ve İskitler tarafından yapılmıştır. Bu kavimlerce siyasi güçleri yok edilen Urartu Devletinin bütün toprakları, Medlerin eline geçmiştir. (M.Ö. 600)
Urartular; Kimmerler ve M.Ö. 650 yıllarında başlayan İskit akınlarına dayanamayarak yıkılmışlardı. Bu tarihten itibaren Erzincan ve civarı, yaklaşık 25-30 yıl İskit eğemenliğinde kalmıştır.
MEDLER DÖNEMİ
I. Sargon'dan itibaren Doğgu Anadolu'da yer yer etkinliklerini gösteren Asur'luları, Babil işbirliği yaparak yenen Medler (M.Ö. 612) bu tarihten sonra, Anadolu'nun istilasına başlamışlardı.
Kyaksar'ın Anadalu'yu eğemenliği altına almasında önüne çıkan engel, Lidya'lılardır. Bunlarla yaptığı savaşlar sonunda Kızılırmak, aralarındaki sınırı belirlemiştir.
Kyaksar, Lidya ile yaptığı savaşı İskitlerin onlara sığınışını bahane ederek açmış, bu savaşların sürdüğü beşs yıl boyunca ,Erzincan ve civar yöreler savaş trafiğine dönmüştür.
Bu zamanda kurulan daimi orduların yanı sıra iktisadi açıdan önemli ticari faktörler daha geniş bir tabana yayılarak, işlerlik kazanmışlardır. Medler tarafından bölgelere uygulanan feodal düzen, Persler zamanında da devam etmistir.
Kyasar'dan sonra yerine geçen Astiyağ'ın zayıf kişiliği, yönetimin Pers hanedanına geçmesine sebep olur. (M.Ö. 550)
PERSLER DÖNEMİ
Med soyunun elinden yönetimi alan II. Kurus, oniki yıl içerisinde güçlü bir ordu teessüs ederek, hakimiyeti altına aldığı bölgeler üzerinde ilk kez hoşgörülü ve otoriter bir düzen kurar.
547'de, Lidya kralını yenen Kurus'un bölgeleri kolaylıkla fethetmesinin önemli bir sebebide, karşısında yek pare bir kuvvetin olmamasındandır. Tarihi yollar üzerinde teşkilatların kurulmasıda onun zamanında olur.
Erzincan’da dahil olmak üzere, bütün bölge halklarının Pers hakimiyetinde iki yüzyıla yakın bir zaman durmalarının başta gelen sebebi, İranlıların kültürel bir baskıda bulunmayıp, yerel din ve inançlara karşı töleranslı davranmalarıdır.
Perslerin ikinci ünlü hükümdarı I.Dara (Darius)'nın en büyük özelliği teşkilatçılığıdır. Kendisinden önceki devlet yapılarını incelemiş, ülkesini 23 satraplığa ayırmıştır. Ön Asya'da güçlü bir imparatorluğun tesis bu sayade olmuştur.
İran’a bağlı satraplıklardan bir kısmı zamanla, Dara döneminde kurulan düzeni bozup, bu hükümdardan sonra merkeze karşı kimi aktif, kimi pasif olan direniş göstermişlerdir.Çeşitli kabilelerin Pers İmparatorluğunda çıkarttıkları ayaklanmaya M.Ö.361-359 yılında Erzincan’ıda idaresi altında bulunduran II. Aryaborzan'da katılır. İsyan eden II. Aryoborzan'ı, M.Ö. 337'de başa geçen Dara Kodamonos, onu yener ve öldürür. Bölgeye satrap olarak II. Mihirdatı tayin eder. Bölge M.Ö.333'lerde, İskender imparatorluğuna karışır.
İskender’in M.Ö. 334 yılında Çanakkale boğazından geçip, Anadolu'ya ilerlemesi ve karşılaştığı Pers ordularını mağlup etmesiyle, Erzincan yeni bir imparatorluk medeniyetinin içinde yer alır.
İskender, Kapadokya satraplığına, Sabiktas’ı gönderir. Erzincan’da bu bölgeye bu bölgeye dahil edilmişti. İskender, Darius Kodaman’la savaş yapmak için Toros geçidine doğru ilerlediği sırada, Sabiktasın tayin olduğu yerlerin insanları bu valiyi saymamışlardı. Makedonyalı askerler Asya içlerine doğru gittiklerinde, Sabiktas’a karşı isyan eden I. Ariarathes’in krallığında bağımsızlığını ilan ettiler.(M.Ö. 332)
İskender’in ölümüyle yerine halef seçilen Perdikkas, Kapadokya’ya dönerek, bölgeyi Eumenes’e teslim eder (M.Ö. 332). Böylelikle Erzincan, kesin Hallen hakimiyetine girmiş olur.
Perdikas’ın ölümüyle Anadolu’ya hakim olmak isteyen Antigonos, sürekli isyanları bastırmak için uğraşmıştır. 315-301 yılları arası, mücadeleler hiç eksik olmaz.
Antigonos’un etkinliği İpsos muharebesinden sonra (M.Ö. 301) son bulur. İmparatorluk taksim edildiğinde bütün doğu ülkelerinden başka, Mezepotamya ve Suriye’de Selevkos’un olur.Selevkos’un ölümüyle Pont kralı ilan edilerek (M.Ö. 280) Kurucu sanını alır.II. Mitridat M.Ö.226 Yılında öldüğünde, gelişmeye elverişli bir devlet bırakmıştı.
Pontus Devletinin roma’yla karşı karşıya gelişlerine (M.Ö.91) kadar geçen sürede Erzincan; Yunan, Part, Pontus ve Doğu Anadolu yöneticilerinin mıntıkası olmuştur.
Pontus kralı Mitridaaat, Pontusa doğru ilerleyerek, Romalılarla büyük mücadelelere girişir.
M.Ö.70 tarihinde Roma ordusu, Lukullas komutasında Doğu Anadolu'yu ele geçirmeye başladı. Elazığ yöresindeki Sofen (Hurput) krallığını yıktıktan sonra, Tirgen ordusunu yenilgiye uğrattı (M.Ö.68). Bu arada Pontuslularda Erzincan yörelerinde Roma üstünlüğüne son vermişlerdi.
Roma ordusuylu, Pontus ve Tirgan güçleri arasındaki çatışmalar, Romalıların lehine son bulur. İran ile Bizans arasında sürekli savaşlara sahne olan Erzincan ve yöresi, en son Bizans İmparatoru Heraklius (629) tarafından yenilgiye uğratılan İran’dan geri alınır.
1048'de Pasinler/Hasankale'de yapılan ilk ciddi Türk-Bizans muharebesinde, Türkler galip gelir. Erzurum havalisi üzerinden ilerleyen bir kısım Türk akıncıları Erzincan'ın doğu havalisine girer. Türklerle Bizanslılar, Pasinler savaşından sonra barış yaptıklarından, 4-5 yıl Anadolu Türk fetihleri durgunluk yaşadı.
1054 yılında Tuğrul Bey, yeniden Doğu Anadolu yakasına geldi. Tercan ve Erzincan yöresi Türk Akıncılarının kontrolündeydi. Daha sonra da Kemah havalisini hakimiyetine aldı. Erzincan, 1057'de, kesinlikle Türk akıncılarının uğradığı ve yarı hakimiyet kurdukları bir merkezdi.
13 Mart 1071'de Romanos Dioqenes ile yapılan Malazgirt Türk Zaferinden sonra yapılan andlaşmanın, Bizans tarafından reddi üzerine Alparslan; Kutalmış oğlu Süleyman ve diğer komutanlara, Anodolu'nun fethedilme serbestisini verir.
Mengücek Beyliği; Malazgirt zaferinden sonra, Erzincan, Kemah, Divriği, Şarki Karahisar şehir ve bölgeleri üzerinde, Mengücek Ahmed Gazi'nin önderliğinde yapılan fethe müteakip kurulmuştur.
Mengücek Gazi'nin yerleşmiş olduğu merkez, beyliğin ilk zaman payitahtı olan Kemah'tir. Mengücek Gazi'de, diğer ilk Anadolu fatihleri gibi evliye mertebesine çıkarılan, Türk büyük lerindendir,Mengücek Gazi'nin yerine, Erzincan-Kemah-Divriği bölgeleri hükümdarı olan İshak Bey geçer. Melik İshak'ın 1142'de vefatından sonra, beylik üçe bölünür. Erzincan, Davut Şahin, Kemah, Melik Mahmut'un Divriği ise, Süleyman Şah'ın idaresine girer.
Erzincan ve Kemah Meliki olan Davut Şah'ın hükümdarlığını sürdürdüğü seneler hakkında verilen bilgiler azdır. (1151) de ölmüştür. Mengücek Erzincan Beyliğinin, Divriği Menğücekleri tarafından yönetimi on yılı aşkın süre devam ederek, Behram Şah tarafından bu durum ortadan kaldırılır.
Behram Şah, Mengücek Beyliğinin en ünlü hükümdarı olup, Emir ishak'dan sonra, yirmi yılı aşkın bir sürenin kargaşalığını düzelterek, memleketi mamur hale getirmiştir. Behram Şah ilk kez adına para bastırmıştır (1167). Bebram Şah'ın hükümdarlığıyla birlikte, Erzincan; Beyliğin kesinlikle payitahtı olur.
Bebram Şah'ın ölümünden sonra, II.Davut-Şah Erzincan'la birlikte Kemah'ında sahibi olur. II.Davut Şah, devraldığı hükümdarlığı, babası gibi maharetle sürdürememiştir.
Sultan Alaaddin Keykubat, Mengücekler üzerine sefer düzenleyerek (625), Mengücek Beyliğinin bu ana kolu nihayete erdirilir. Alaaddin Keykubat ile Celalettin Harzemşah arasında, Erzincan yakınlarında Yassı-Çimen denilen yerde yapılan savaşta (1230) Celalettin Harzemşah yenildi.
Alaaddin Keykubatın ölümü üzerine (1237) yerine geçen oğlu II.Giyaseddin Keyhüsrev zamanında, Selçuklu ordusunun hezimete uğramasıyla Erzincan ve yöresi İhanlıların eline geçti.
Timur-Taş'ın Mısır'a sığınmasından sonra Valiliğe gelen Alaattin Eratna, İhanlı hükümdarının ölümü üzerine (1335) bağımsızlığını ilan etti.
Alaattin Eratna’nın (1352) ölümü üzerine, yerine oğlu Giyaseddin Mehmet getirildi. Çıkan anlaşmazlıklar sonucu, Erzincan bağımsız olarak, Burak Beye bırakıldı.
Erzincan ve adresi daha sonra Ahi Ayna Bey, Pir Hüseyin ve Mutahharetten Bey'in yönetiminde kalır.
Erzincan (1379-1403) dönemlerinde Mutahheretten’in hükümdarlığında kalır ve Timur’a bağlanır.
Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt (1401) Erzincan ve kemah yöresini muhasara eder. Timur’la, Yıldırım Beyazıt arasında yapılan Ankara savaşında (1402) Timur’un üstünlük sağlaması üzerine yöre tekrar Timur’un eline geçer.
Karakoyunlu Devletinin asıl kurucusu ve en büyük hükümdarı olan Kara Yusuf Bey tarafından (1410) muhasara edilen Erzincan, on yıllık bir süre Karakoyunluların yönetiminde kalır. Bu devrede Erzincan havalisi iki Türkmen gücü olan Karakoyunlular ve Akkoyunluların mücadele ve muharebe sahası olmuştur.
Karakoyunluları 1475 senesinde yenen Akkoyunlu Uzun Hasan, aynı yıl içerisinde Erzincan’ıda ülkesine katıp, savaş ve depremle yıpranan şehri bayındır hale getirir. 1482de Gürcistan üzerine yürüyerek, bu tarihren itibaren Osmanlılarla sınır olan Akkoyunlu Uzun Hasan bey, Osmanlı hükümdarı, Fatih Sultan Mehmet ile siyasi-politik mücadelelere başlar.
Ön asya’da büyük bir imparatorluk kurmak isteyen Uzun Hasan, hem Ön Asya hem avrupa’da aynı gayede olan hasmı Osmanlılara karşı çevre ve ülke hükümdarlarla ittifaklara girişir. Uzun Hasan meselesini kesin olarak çözümlemeye cehdeden Fatih ve ordusu 1473 baharında İstanbul dan hareket ederek, Sivas’a varır ve harekatın planı yapılır.
11 Ağustos 1473 tarihinde Otlukbelinde Fatih ve Uzun Hasanın orduları karşı karşıya gelir. Uzun Hasan'ın geri çekilmek zorunda kalmasıyla savaş andlaşmayla sona erer.
Fatih'le Uzun Hasan'ın yaptığı muharebeden sonra, Osmanlı sınırları doğuda Karahisar'ı içine almış, bu yerin güneyinde bulunan Kemah ve Erzincan bundan muaf tutulmuşlardır.
Erzincan ve havalisi Şah İsmail taraftarlarının istilasına kadar geçen devrede Bayındırlı Türkmen boyunun mensupları tarafından idare olunmuştur.
Şah İsmail, Akkayunlu sultanını yenince, artık Akkoyunlu ülkesinde ona karşı koyabilecek ciddi rakip kalmamış oluyordu. Bu ülke içerisinde 1501 senesinde başlattığı istilacı hareketleri 1508'lerde bütün Akkoyunlu ülkesi Safevilerin olacak biçimde sona ermiştir.
Akkayunluların yerine Osmanlılara Erzincan'ın batı kesimlerinden itibaren sınırdaş olan Şah İsmail'in her türlü dini-politik hareketlerine karşı tahammülü kalmayan Şehzade Selim, H. 914 yılında Sah'ın Dulkadirliler üzerine yaptıiğı sefere müteakip, Erzincan üzerine yürür. Selim'in bu taarruzu kısa bir süre için Safevi hareketlerinin hızını kesmiştir.
Erzincan'da aralıksız dörtyüzyıl hakimiyet kuran Osmanlı idaresinin bu kentteki başlangıç tarihi 1514'tür. 25 Ağustos 1514'de Çaldıran'da Osmanlı ve Safevi savaşında, Osmanlı ordusu galip gelmiştir. 1515 yılında da Kemah Kalesi fethedilir. Yavuz’un Çaldıran seferinden sonra Erzincan, artık Osmanlıların kesin hakimiyetine girer.
Kanuni, 1534 yılındaki I.İran Seferi ve 1548 yılındaki II.İran Seferi sırasında Erzincan'a uğramıştır.
Meşrutiyetten sonraki yıllarda yapılan savaşlar ve dış siyasi mücadeleler neticesinde, Osmanlı ülkesi büyük taprak kaybına uğramış, 1914 yılı sonlarında da Osmanlı, I. Dünya Savaşına sokulmuştu.
Erzincan'ın 1913-1915 yıllarındaki askeri yapısı şuydu: Kara kuvvetlerinden dört ordu kurulmuş, bunlardan Doğu Cephelerini (Kafkas Cephesi) tutacak alan III. Ordu olup, Komutanı Hasan İzzet Paşa idi ve merkezi Erzurum'du.
Seferberliğin ilanıyla birlikte, aynı topraklar üzerinde yaşayan Ermenilerin çoğu, Rus tarafına kaçıp onlarla birlik olmuş, kalanlarsa il merkezi ve çevresinde, saldırı hareketlerine başlamıştı.
Rusların 2 Kasım 1914 yılında, Türk sınırını geçip saldırılara başlaması üzerine, Osmanlı orduları Başkumandanı Enver Paşa'nın emri ile, III.Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa diğer Türk kuvvetleri ile birleşerek, Ruslara kayıplar verdirir.
13 (25) Temmuz 1916'da Ruslar Erzincan'ı işgal eder. Ermenilerin de kıişskıirtmasıiyla, şsehir Rus ve Ermenilerin yağgmalama ve işskencelerine maruz kalır.
Rusya’da 1917 yılında ihtilal olunca, Türk-Rus İlişkileri yeni bir devreye girer. Ruslar ihtilalin sonunda, Türklerle barış görüşmeleri için harekete geçerler. 13 Aralık 1917'de "Erzincan Ateşkes Antlaşması" imzalanır.
Rus birliklerinin birer birer cepheyi terketmesiyle, Rus ordusundan sayıları çok olan Ermeni askerleri birlikler kurarak, silahlanıp yağma ve tahribat hareketlerine başladı. Ruslar ise ileride Ermenistan'ın, kendi peykleri olmasının amacıiyla hareket etmekteydi.
Katliamlara karşı askeri tedbirlere başvurmaktan başka çare kalmamıştı. Binbaşı Halit Bey, kendi kurduğu milis kuvvetleriyle 12 Şubat günü şehre girer. Aynı gece Ermeniler, Harbiye Kışlasıyla Ermeni Piskaposluk binasını, içine doldurdukları Türklerle birlikte yakmışlardı.
Milis kuvvetlerini müteakip 9. Tümen kuvvetleri ve 36. tümene bağlı kuvvetler şehre girerek, Türk hakimiyeti sağlanmıştır. 13 Şubat 1918.
@cincetercuman_ tarafından gönderilen tweetler |